Disable Preloader

Hayata Nasıl Bakarsan Öyle Görürsün...! Detayı

hayata-nasil-bakarsan-oyle-gorursun

Değerli okuyucular, hekimlikte 38. yılın içindeyim. Bana bu kadar yılın özetini bir cümleyle yapar mısınız diye sorarsanız size söyleyebileceğim cümle şudur:

‘İyi olacağım, ben bu hastalığı yeneceğim’ diyen iyi olur. Çünkü beyin tüm vücuda, organlara ona göre emir ve enerji veriyor. Bu nedenle ön yargılı olunmayacak !  Önyargı ile size küçük bir olay anlatmak istiyorum.

Bir zamanlar dört oğlu olan bir adam varmış. Önyargılı olmamaları için onları bu konuda eğitmek istemiş. Her birine uzak bir yerde duran ağacın yanına gidip farklı mevsimlerde ona bakmalarını ve gördüklerini anlatmalarını istemiş.  İlk oğlu ağacın yanına kışın gitmiş, ikincisi ilkbahar, üçüncüsü yazın ve sonuncusu sonbaharda. Geri döndüklerinde yaşlı baba hepsini bir araya çağırmış ve ne gördüklerini sormuş. İlk oğlu yani ağacı kışın gören ağacın çok çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş. İlkbaharda ağacı gören ikinci oğlu ise hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı dedi. Üçüncü oğlu ise  başka fikirdeydi . Ağacı yazın görmüştü, çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Ağacı sonbaharda gören  sonuncu   oğlu ise şunları söylüyordu; baba diğer kardeşlerim haksız, ağacın yapraklarının bir kısmı vardı, bir kısmı yoktu, biraz sararmış gibiydi. Yaşlı adam oğullarına hepsinin haklı olduğunu söyledi. Çünkü hepsi aynı ağacı ama farklı mevsimlerde görmüştü bu nedenle dıştan bakıldığında görüntüler farklıydı.

 

Sevgili okuyucular, hayatı baktığımız ağacın yerine koyarsak, nereden ve nasıl bakıldığına göre mutlaka değişiklikler gösterebilir ama hayat ve yaşamak güzeldir. Gerçekleri ancak sonunda, dört mevsimi gördükten sonra görürüz. Eğer kışın vazgeçersek, ilkbaharın nimetinden oluruz, yazın güzelliğinden de. Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri bozmasına izin vermememiz gerekiyor.   

 

Değerli okuyucular, son yıllarda önemli ve hayatı tehdit eden  hastalıklarda bir artış olduğunu görüyoruz. Bir başka önemli tespit te şudur: Daha önceleri yaşlı grubu rahatsız eden bazı hastalıkların çok daha genç yaşlarda görüldüğüne şahit oluyoruz. Peki bu negatif gelişmelerin sebepleri nelerdir?  

-          Öncelikle tanı yöntemleri gelişiyor ve daha önce bilinmeyen bazı hastalıklar teşhis ediliyor.

-          Beslenme alışkanlıklarında değişiklikler:   Daha önceleri batı toplumlarında sık

görülen bazı mide-barsak hastalıkları bizde de sık görülmeye başladı.

-          Hava kirliliği                                                 

-          Tabiatı değiştirme, bozma gayretleri (ekolojik dengelerin değişmesi)

-          Nükleer, kimyasal savaşlar veya kazalar

-          Alkol, sigara gibi zararlı maddelerin  kullanımları

-          Modern yaşamın getirdiği ve giderek artan stres  faktörü

 

 

Hasta ve yakınları önemli, ciddi bir hastalık  ile  yüzleştiğinde bir şaşkınlık geçirir, üzüntü, kızgınlık, çaresizlik, endişe, korku gibi çok değişik duygularla kafaları karışır.

Kendi kendine şu soruları sormaya ve cevaplarını aramaya başlar.

-          Kendi işimi kendim görebilecek miyim?

-          Birilerine muhtaç olacak mıyım?

-          Hastalığım işimi, maddi durumumu nasıl etkileyecek?

-          Aile ilişkilerim ve  sosyal ilişkilerim nasıl etkilenecek?

 

Bu sorular ve belirsizlikler sonucunda hastanın psikolojik durumunda bazı bozulmalar meydana gelir. Yapılan araştırmalarda  bu tip ciddi hastalıklarla hastaları yaklaşık %50’sinde psikolojik problemler olduğu görülmektedir. Maalesef  bazı hastaların bu psikolojik sorunları aşmak için alkol ve benzeri maddelere başladığı bile olmakta, bu davranış (kaçış) biçimi ise mevcut durumu daha da ağırlaştırmaktadır.

 

Anlaşılacağı üzere tüm hastalarda önemli olmasına karşılık bu tip ciddi rahatsızlığı olan hastalarda hasta, hasta yakını ve hekim ilişkisi -iletişimi çok daha önemlidir. Basitçe hasta-hekim ilişkisi temelde iki insan arasındaki bir ilişkidir, karşılıklı destek, saygı ve güven gerektirir. Bu ilişkide profesyonel taraf hekim olduğu için ilişkiye yön vermesi gereken hekim olmalıdır. Ancak hasta-hekim ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlara bakıldığında, hekimlerin bazen iletişim konusunda maalesef beklenen seviyede olmadığı görülmektedir. İletişim kurma becerisi gelişmemiş bir hekimin, tanı ve tedavi açısından bilgisi en üst düzeyde olsa bile, başarılı olma şansı düşüktür. Hekim, aynı zamanda çok iyi bir gözlemci olmalı ve hastasını çok iyi dinlemelidir. Kendini hastanın yerine koyabilmeli (empati / eşduyum) ve hasta ile konuşulanların, muayene bulgularının vs. gizli tutulması, mahremiyete saygı konusuna büyük özen göstermelidir.

 

Sevgili okuyucular, olaya bir de doktor tarafından bakalım. Çünkü hiçbir ilişki  tek taraflı değildir. Hasta hekimden etkilendiği gibi hekim de hastadan etkilenir. Bazan hasta ve hasta yakınları hekimi bilgisi, tecrübesi, dış görünüşü  daha pek çok husustan sanki sınava tabi tutmaktadır. Hasta ve hasta yakınlarının abartılı davranışları ve sözleri hekimin kafasını karıştırmakta, rahat hareket etmesini önlemekte ve bazen de tedaviyi üslenmemesine neden olmaktadır. Ağır ameliyatlar yapan, cerrahlar üzerinde yapılan araştırmalarda, cerrahların sabah ameliyata giderken, tansiyonda yükselme, stres hormonlarında önemli derecede artma, mide yanması, huzursuzluk gibi şikayetleri olduğu tespit edilmiştir.  

 

Kendi hastalığınızı kimseyle kıyaslamayın ve olumsuz eleştirileri duymayın Bununla ilgili bir olay anlatmak istiyorum. Her yıl geleneksel olarak kaplumbağalar arasında tepeye tırmanma yarışı yapılırmış. Bu sefer zayıf, çelimsiz bir kaplumbağada yarışa iştirak etmiş. Başlangıç yerine gelindiğinde herkes ‘sen niye katılıyorsun, bu kadar iri, sporcu kaplumbağa var, şansın yok’ diye bağırmaya başlamışlar. Yarış boyunca da bu tezahüratlarını sürdürmüşler. Ancak sonuçta bizim zayıf kaplumbağa birinci olmuş. Kendisini kupasını almak için kürsüye çağırmışlar ancak kaplumbağa hiç hareket etmemiş, çünkü çağrıldığını duymamış. Tıpkı yarış öncesi ve yarış boyunca kendine bağıranları duymadığı gibi. Çünkü bizim kaplumbağa sağırmış. Kıssadan hisse, etrafınızda size ‘yapamaz, başaramaz’ diye akıl öğretenleri duymayın, geçin. Mücadeleyi hiçbir zaman bırakmayacağız. Her hastalığı yenme şansımızın olduğunu aklımızın bir tarafında tutmalıyız. Biliniz ki asla yalnız değilsiniz.

 

Sağlıklı günler dileklerimle…

 

Prof.Dr.Erdoğan Sözüer

Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı

 

 

 

Paylaş:
--> -->