Disable Preloader

Karaciğer Kanseri Detayı

karaciger-kanseri


Karaciğer Kanseri

Karaciğer hayati bir organdır, karaciğersiz hayat olamaz. Bu nedenle karaciğer kanserleri önemlidir ve maalesef  organın önemi ve karaciğerin hücre yapısı dolayısıyla en öldürücü kanser türlerinin başında gelir.  Karaciğerin kendi hücresinden kaynaklanan kötü huylu (habis) tümörlere primer (birincil) karaciğer kanseri diyoruz.  Karaciğerde görülen kanserlerin önemli bir kısmı da başka organlardaki kanserlerin yayılımı şeklindedir. Karın içinde pek çok organın kanı önce karaciğere uğrayarak kalbe ulaşır. Bu nedenle barsak, mide, pankreas gibi organlar başta olmak üzere pek çok organın kanserinde, ileri evrelerde karaciğerde yayılım görülür. Bu yazımızda sizlere karaciğerin primer kanserleri ile bilgiler aktaracağım. .


Karaciğer kanseri gelişmesinde etkili risk faktörleri nelerdir? 

-          Hepatit B virüsü enfeksiyonları

-          Hepatit C virüsü enfeksiyonları

-          Hepatit D virüsü enfeksiyonları

-          Aflatoksin. Küflenmiş gıdalarda (özellikle baklagiller) bulunur.

-          Sirozlu hastalarda yıllık karaciğer kanseri gelişme riski % 3-5´dir.

-          Bazı genetik hastalıklar

-          Bazı metabolik hastalıklar

-          Hemakromatozis, Wilson, Glikojen depo hastalığı

-           Bazı kimyasal maddeler; nitritler, hidrokarbonlar, solventler

Karaciğer kanserli bir hastada ne gibi klinik bulgular ortaya çıkmaktadır?

Karaciğer kanserinin erken çok özgün bir bulgusu yoktur. O nedenle de tanı konduğunda kanser genellikle büyük boyutlara erişmiş olarak bulunur. Sıklıkla, kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, sarılık, karında sıvı toplanması gibi bulgular görülür.

Bazen karın sağ üst tarafında ağrı ve dolgunluk hissi olabilir. Kanserin zemininde genellikle kronik bir karaciğer rahatsızlığı (örneğin: siroz) bulunduğundan ve bu hastalıklar da genellikle benzer bulgular verdiğinden tanı koymak zor olabilir.



 

Tanıda gecikmemek için nelere dikkat etmek gerekir?                                                                                Karaciğer kanseri büyük boyutlara varmadan özgün şikayetlere neden olmaz. Hastanın şikayetleri genellikle diğer hastalıklar ile karışır. Bu nedenle, erken tanının temel şartı hastanın basit bile olsa tüm şikayetlerini ciddiye alması ve gittiği doktorun bu konuda deneyimli olmasıdır.  Hasta karaciğer kanseri açısından bilinen risk faktörlerinden birine sahipse,  belirli aralıklarla düzenli bir şekilde doktor kontrolünden geçmeli ve gerekli laboratuar, radyolojik tetkikler yapılmalıdır.

Karaciğer kanserinin belirtileri nelerdir?                                                                                                     Karaciğer kanserinin erken dönemde çok belirgin bir bulgusu yoktur. O nedenle de tanı konduğunda kanser genellikle büyük boyutlara erişmiş olmaktadır, yani sinsice ilerlemektedir.  Sıklıkla, kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, sarılık (hastaların 1/3´ünde) gibi bulgular görülür. Karaciğer sirozuna bağlı, karında sıvı toplanması, dalak büyümesi ve sindirim sisteminden kanamalar olabilir. Karın sağ üst kısmında ağrı, bitkinlik hissi ve kilo kaybı en sık görülen klinik belirtilerdir.

Hastalık nasıl tanınmaktadır?
Günümüzde karaciğerdeki her türlü gelişimi, görüntüleme yöntemleri aracılığı ile saptamak mümkündür.

-          Ultrasonografi

-          Bilgisayarlı tomografi (BT)

-          BT anjiografi

-          Manyetik Rezonans Görüntüleme

-          Karaciğer anjiografisi

-           Kanda, bir tümör belirteci (marker) olan alfa feto protein tayini yapılabilir. Bu testin yüksek çıkması kanser açısından anlamlıdır.

-          Tanıda karar verilemeyen vakalarda karaciğer iğne biyopsisi yapılabilir.

Tedavi seçenekleri  nelerdir?.

Başlıca tedavi seçeneklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  1. Cerrahi rezeksiyon (lobektomi, sağ veya sol hepatektomi. vb.)
  2. Karaciğer nakli (kadavradan veya canlı vericiden )
  3. Kriyoterapi (Dondurma tedavisi)
  4. Devaskülarizasyon (Tümörün kanlanmasını ortadan kaldırmak)
  5. Kemo-embolizasyon (Onkolojik ilaçlar, tümörü besleyen damarın tıkanması)
  6. Kemoterapi (Onkolojik ilaçlar)
  7. Termoterapi (Radiofrequency Ablation-RFA)

Karaciğer kanserlerinde cerrahi tedavi: Bu yöntemler içinde en etkili olanı  kanserli dokuların cerrahi olarak çıkartılmasıdır. Gerçek anlamda  tedavi edici tek ve en önemli yöntem cerrahidir.  Seçilmiş hasta gruplarında, cerrahi olarak kanserli dokunun karaciğerin bir kısmı veya yarısıyla (sağ veya sol) birlikte çıkartılmasıyla uzun süreli bir yaşam sağlanabilmektedir. Özellikle 5 cm.den küçük, erken evre siroz olanlardaki karaciğer kanserlerinde  cerrahi rezeksiyon en uygun seçimdir.

Uygulanacak tedavi yöntemini belirlemede aşağıdaki faktörler etkilidir:

-          Tümörün evresi.

-           Çevre doku ve organlara yayılım olup olmaması (karaciğer dışına atlamış bir karaciğer kanserinde cerrahinin yeri yoktur).

-          Ameliyat sonrası hastada kalacak karaciğer miktarının hacmi ve fonksiyon durumu.

Karaciğer nakli: Karaciğerdeki kanserin büyüklüğü çıkartılamayacak boyutlarda ise veya karaciğerin değişik bölgelerinde çok sayıda tümöral lezyon varsa cerrahi mümkün olmamaktadır. Bu durumda canlıdan karaciğerin bir kısmının alınması veya kadavradan alınan karaciğer ile nakil yapılması tedavi seçeneklerinden biridir. Özellikle 3 cm. den büyük, 3’ten çok sayıdaki karaciğer kanserlerinde karaciğer nakli düşünülmelidir. Karaciğer nakli ile tümöral lezyonlarda başarılı sonuçlar bildiren merkezler vardır.

Cryosurgery (Dondurma) yöntemi:  Çelik bir çubuğun tümör içine sokulup sıvı nitrojen verilerek  -190 derecede tümörün, çevresindeki bir kısım karaciğer dokusu ile birlikte dondurulmasıdır.

Kemo-embolizasyon: Tümörü besleyen ana damarın içine kemoterapi ajanları verilebilir, lipiodol, gelfoam gibi maddelerle damar tıkanarak lezyonda nekroz olması sağlanabilir.

Kemoterapi: Sistemik etkili kemoterapötik ajanlar karaciğer kanseri tedavisinde verilmektedir.  

Termoterapi (Radiofrequency Ablation): RFA diye isimlendirilen bu yöntem, tümörün içine yerleştirilen, şemsiye şeklinde açılabilir özel bir çubukla (prob) tümöre yüksek frekanslı, değişken elektrik akımı vermektir. Bu ısı ile tümör ısıtılıp, kanser hücreleri öldürülmektedir.

İlk defa 1996 yılında  kullanılan bu yöntem, son 10 yıl içinde giderek yaygınlaşmıştır ve bu alanda önemli bir tedavi seçeneği durumuna gelmiştir. Bu yöntem, direkt olarak ciltten (perkütan), laparoskopik ve açık cerrahi şeklinde yapılabiliyor. Bazı hastalarda  kanama, ateş, ağrı, apse gelişmesi gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.  RFA uygulaması için hastanın ileri evre siroz olmaması, tümör sayısının beşten fazla, çaplarının 5-6 cm. den büyük ve kanama bozukluğunun bulunmaması gerekir. Son yıllarda hızla yayılan RFA (termoterapi) alınan sonuçlar ümit vermektedir.

Sağlıklı günler dileklerimle….

Prof.Dr.Erdoğan Sözüer                                                                                                                                     Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı




 

Paylaş:
--> -->