Doğru Bildiğiniz
Yanlışlar…..
Değerli okuyucularım, bu yazımda sizlere enteresan bir konudan bahsetmek istiyorum. Sıklıkla hasta ve hasta sahipleriyle konuştuğumuzda toplumda nereden, nasıl yerleştiğini bilmediğimiz bazı yanlış inanışlar olduğunu görüyoruz. Bunların hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi bazen hastalıkların tanısında ve tedavisinde ciddi gecikmelere yol açıyor ve direkt olarak hastanın hayatını etkileyebiliyor. Bu nedenle bu yazımızda sizlere toplumda yanlış bilinen tıbbi gerçeklerle ilgili bazı bilgileri aktarmak istiyorum.
Yazın ameliyat olmaz, çünkü kan durmaz?
Evet enteresan bir tespit. İnsanımız yazın ameliyat olunmayacağını, ameliyat olunursa kanın durmayacağını tespit etmiş! O zaman yaz aylarında ameliyathaneleri kapatalım! İşin şaka kısmı bir tarafa ama gerçek olan şu ki halâ bu soruyla muhatap oluyoruz. Bu düşüncenin gerçekle uzaktan yakından bir alâkası yoktur. Ameliyat olmanız gereken bir hastalığınız varsa her mevsim, her ay ameliyat olmanızda hiç bir sakınca yoktur. Günümüzde hasta odaları, ameliyathane ve yoğun bakım ortamları yazın ve kışın sabit sıcaklıklarda tutulabilmektedir ve hepsinin standart olması gereken sıcaklıkları bellidir. Bu nedenle günümüzde teknolojinin bu kadar ileri olduğu bir dönemde tedavilerin, ameliyatların mevsimsel sıcaklıklara göre ayarlanması düşünülemez. Bu nedenle hastalarımıza yapılması gereken ameliyatlarını mevsimlere göre ayarlama yanlışlığına düşmemeleri gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Adet döneminde ameliyat olmaz.
Kadın hastalarımızın aklını karıştıran bir soru, adet döneminde ameliyat olmakta bir sakınca olup olmadığıdır. Esas endişe ameliyatta kanamanın fazla olacağı şeklindedir. Ancak bu dönemde kanı pıhtılaştıran faktörlerde bir değişiklik olmadığını ve ilâve bir risk olmadığını biliyoruz. Kaldı ki günümüzde hastalar ameliyat öncesi son derece titiz bir şekilde ameliyata hazırlanıyor, ameliyat esnasında ve sonrasında çok ciddi takipler yapılıyor.
Adet döneminde acil ameliyata alınması gereken hastalarda ilâve bir problem mi çıkıyor? Hayır. O halde kadın hastalar için adet dönemi ilâve bir risk getirmez, ancak hasta kendini psikolojik olarak rahat hissetmeyebilir. Kendi istekleri doğrultusunda plânlı ameliyatları birkaç gün geciktirilebilir, bu ayrıca değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Özet olarak adet dönemindeki bir kadının ameliyat olmasında ilave bir risk ve sakınca yoktur.
Ameliyatlı hastayı yerinden oynatmayın
Bu konuda kendi branşım olan genel cerrahi için şunu söylemek istiyorum. Karın bölgesinden ameliyat geçiren hastalar ameliyat sonrasında mümkün olan en erken dönemde hareket etmeye başlamalı, kalkıp gezmelidirler. Çünkü karın içi bir organ nedeniyle ameliyat yapıldığında ameliyat sonrası barsak hareketlerinde azalma ve buna bağlı yapışıklıklar olabilir. Bu durum barsak tıkanmasına yol açabilecek önemli bir problemdir, hatta bazı hastalar sadece bu nedenle yeniden ameliyat edilirler. Bu yüzden hastalarımıza hep yatak içinde dahi mümkün olduğunca hareket etmelerini, kalkıp gezmelerini, devamlı yatmamalarını öneririz. Burada bir uyarı yapmama müsaade ederseniz, ortopedi veya beyin cerrahisi gibi hareket sistemini etkileyen ameliyatlar bu tavsiyemin dışındadır. Bu tip ameliyat olanlar mutlaka doktoruna danışarak gerekli tavsiyeleri almalıdırlar.
Ameliyat sonrası öksürmeyin
Değerli okuyucularım, ameliyat sonrası hastayı ve doktoru en ciddi sıkıntıya sokan problemlerden biri akciğer problemleridir. Sigara içme oranının maalesef çok yüksek olduğu toplumumuzda pek çok hastada ameliyat sonrası akciğer ile ilgili problemler ortaya çıkmaktadır. Bu hastalara ameliyat sonrası bazı solunum egzersizleri tarif edilmekte, balgam söktürücü ilaçlar verilmekte ve öksürerek balgam çıkarmaları, akciğerlerini, solunum yollarını temizlemeleri önerilmektedir. Ancak hastaların pek çoğu dikişlerime zarar verir diye bundan uzak dururlar. Evet öksürmekle karın duvarı bir basınç altında kalır, dikişler zorlanır hatta dikiş açılabilir. Bu bir problemdir ama açılan bir dikiş yeniden dikilir, yani hayatı tehdit eden bir durum değildir, hastanın konforunu bozar. Ama akciğerler temizlenmezse hastada hayati derecede önemli problemler ortaya çıkar, bekli de hasta bundan dolayı kaybedilir. Bu nedenle özellikle sigara içme hikayesi olan hastalar akciğerlerini temizleme konusunda çok gayretli olmalıdırlar. Doğru olan yara açılma riski olan hastaların karın duvarının dışarıdan desteklerle takviye edilmesidir.
Değerli okuyucular, toplumda yanlış bilinen pek çok tıbbi inanış var. Bunların bir kısmı hakkında ve olması gereken doğrular hakkında sizlere bilgi aktarmaya çalıştım. Bir sonraki yazımda da bu konuya devam edeceğim.
Kansere bıçak değmez
Değerli okuyucular halk arasında kanserli dokuya bıçak vurulmaz gibi yaygın bir kanaat vardır. Madem böyle ülkemizde ve dünyada yüz binlerce kanser ameliyatı niçin ve nasıl yapılıyor. Tabii ki bu düşünce yanlıştır. Neredeyse tüm kanser çeşitlerinde günümüzde en etkili tedavi cerrahi olarak kanserli dokuların çıkartılmasıdır. Daha sonra kanserin tekrarlamaması için hastalara gerekiyorsa ilaç tedavisi ve ışın tedavisi uygulanmaktadır. Bir kanser ameliyat ile çıkartılamayacak boyutlarda ise diğer yardımcı tedavilerin etkisi maalesef son derece kısıtlı olmaktadır.
Ancak ‘kansere bıçak değmez’ sözünü bir de şu şekilde değerlendirelim. Kanser şüphesi olan bir hastadan teşhis için parça (biyopsi) alındığını düşünelim. Böyle bir işlemden sonra patolojik inceleme sonucu ortalama 1 hafta içinde çıkar ve hastanın teşhisi konur. Bu durumda hastanın hemen ilgili doktora giderek sonuçlarını göstermesi ve bir an önce gerekli tedavilere başlanması gerekmektedir. Fakat bazen bu süreç şöyle gelişmektedir. Hasta patoloji sonucunu almakta, sonuçları çeşitli sebeplerle (ihmel, konunun ciddiyetini bilmeme, sonucu bir de başka merkezde doğrulatma, değişik hastane ve doktor arama çabaları vs.) doktoruna ulaştırmamaktadır. Aradan haftalar hatta aylar geçmektedir. İşte bu geçen çok kıymetli zaman içinde hasta giderek etkili tedavi sürelerini harcamakta kanser ise hızla ilerlemeye devam etmektedir. Çünkü parça alınıp sonuç belirlendikten sonra süre olarak güvenli ameliyat aralığı genellikle 10-15 gündür, daha doğrusu olabildiğince erken olmasıdır. Özet olarak işin doğrusu şudur, kansere bıçak değmez sözü doğru değildir, doğru olan tanı için parça alındığında sonuç çıkar çıkmaz ilgili doktorun bilgilendirilmesidir.
Ameliyatlı hasta balık eti yerse yarası kapanmaz
Değerli okuyucular ameliyat ettiğim pek çok hasta bana ne yiyip içeceklerini sorarlar, ben de kendilerini yaptığımız ameliyatın çeşidine göre bazı diyet tavsiyelerinde bulunurum. Ancak ilginç bir şekilde pek çok hasta ameliyat sonrası yara yerinde iyileşme olmayacağı, yarasının açılacağı korkusu ile balık eti yiyip yiyemeyeceğini merak ederler. Gerçekten ameliyat sonrası yenen balık etinin böyle bir etkisi olabilir mi?
Tabii ki böyle bir bilgi doğru değildir. Ameliyat sonrası yaraların daha çabuk iyileşmesi için özellikle proteinden zengin gıdaları almalarını tavsiye ediyoruz. Yumurta akı, peynir, yoğurt vs gibi. Et olarak ta kırmızı etten ziyade beyaz eti öneriyoruz. Karın ameliyatı olan her hastanın sindirim sistemi kısa veya uzun bir süre bir dinlenme sürecinden geçmiştir. Böyle bir hastanın mide ve barsaklarına fazla yüklenmemek ve yormamak için sindirimi kolay gıdalar öneriyoruz. Yağlı, kızartmalı, sindirimi zor, gaz yapan, kabızlığa veya ishale yol açan gıdaların alınmaması gerektiğini söylüyoruz. Ancak balık eti ile ilgili ayrı bir yasak söz konusu değildir. O halde doğru olan, ameliyat sonrası hastaların balık etini yiyebilecekleridir.
Tahlil için benden çok kan aldılar, benim zaten ne kadar kanım var?
Bu durum da yanlış bilindiği için bazı hastaların korkmasına ve tepki göstermesine yol açıyor. Normalde bir insanda ağırlığının yaklaşık %8’i kadar kan bulunur. Bu da 70 kg. lık bir insan için 5.5 - 6 lt kan eder. Kan tahlilleri için genellikle 5 ml. kan örneği alınması yeterli olmaktadır. Bu hesaba göre alınan kan miktarı vücut kanının yaklaşık 1200’de 1’i kadardır. Anlaşılacağı gibi tahlil için alınan kan hiçbir şekilde önemsenmeyecek bir miktarıdır. Bu nedenle hastalarımıza kan örneği verirken içlerinin rahat olmasını, endişe etmemeleri gerektiğini söylemek istiyorum.
Değerli okuyucularım, sağlıkla ilgili olarak aklınıza pek çok sorunun takılması normaldir. Genel kültür dışında profesyonel bir bilgiye sahip olmamanız normaldir. Ancak sağlıkla ilgili yeterince bilgi sahibi olunmayan bir konuyu bu konuda profesyonel olmayan kişilere (eş, dost, arkadaş veya akrabaya) danışmak doğru değildir. Her hastanın şikayetleri, hastalığı, durumu birbirinden farklıdır, her hasta farklı bir problemdir ve bu problemin çözülüp sonuca ulaşılması için o konudaki uzman kişilere danışılması gerekir. Bu nedenle sağlıkla ilgili sorunlarınızı konunun uzmanı olan doktorlara sorup danışmanızı öneriyorum.
Bu doktor hastalığımı anlamadı, bir antibiyotik bile yazmadı..
Değerli okuyucular, Ülkemizde gereksiz yere antibiyotik kullanımının üst düzeyde olduğunu görüyoruz.Ülkemizde ileri Avrupa ülkeleri ve Amerikaya göre yaklaşık 5 misli fazla antibiyotik kullanılmaktadır. İnsanımız olur olmaz her şeyde antibiyotik kullanmayı seviyor. Hatta pek çok hasta kendine antibiyotik yazmayan doktora güvenmeyip ya o doktora bir daha gitmiyor ya da başka bir doktora gidiyor. Tabiiki uygun hastalarda (özellikle bakterilerin yol açtığı enfeksiyonlarda) antibiyotikler hastalığın daha çabuk iyileşmesini sağlar, hastalığa bağlı komplikasyonları önler.Ancak enfeksiyonların büyük çoğunluğunun virüslere bağlı olması nedeniyle antibiyotikler çare olmaz. Tam tersine alınan bu gereksiz antibiyotiklerin vücuda zararı olmaktadır. Birincisi, vücut başka mikroplara karşı daha hassas hale gelmekte ve hiç hesapta olmayan başka enfeksiyonlar ortaya çıkabilmektedir. İkincisi, mikroplar bu antibiyotiklere alışmakta ve esas gerekli olduğu zaman ilaçlar mikroba etki etmemektedir. Bu nedenle kendi kendine, arkadaş veya komşunun tavsiyesi ile, doktora danışmadan antibiyotik kullanmak organizma için faydadan çok zarar getiri.
Apse olan yere hamur, ezilmiş zeytin, haşlanmış soğan,et
konursa apse toplanır ve patlar, bu sayede iyileşme olur.
Değerli okuyucular, apse veya iltihabi
dokuların üzerine değişik pek çok maddenin uygulandığını görüyoruz. Apsenin etkili tedavisi uygun antibiyotik
verilmesi ve apsenin etkili ve doğru bir şekilde boşaltılmasıdır. Apsenin
patlamasını beklemek doğru bir tedavi
süreci değildir ve çok yanlıştır. Apse
zamanında doğru şekilde tedavi edilmez, boşaltılmazsa kendiliğinden patlar, bu
da mikropların derin ve komşu dokulara sirayet etmesine yol açar. Bu durumda
daha sonra tekrar yeniden apse oluşumları meydana gelebilir, hastalık daha
problemli bir hal alabilir.
Yanık olan bölgeye diş macunu sürülürse yangınını alır, yara iyileşir.
İşte sizlere sık yapılan bir yanlış uygulama daha. Yanığın derecesine göre yanık yüzeyinde bazen deri bütünlüğü bozulur bazen de deri sağlam kalır. Her iki halde de yanık yüzeyine yabancı maddeler sürülmesi doğru değildir. Özellikle deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda bu tip uygulamalar ciddi enfeksiyon kaynağıdır ve hastanın kaybına kadar giden bir süreci başlatabilir. Bu nedenle yanık yüzeyine diş macunu veya başka bir yabancı madde uygulanması doğru değildir. Burada yapılacak doğru iş, yanık yarasının üzerine temiz, nemli bir gazlı bez konularak hastanın bir sağlık kuruluşuna götürülmesidir.
Basur kanayınca yara iyileşir, hastalık geçer. Basur tedavi edilmezse kanserleşir …
Değerli okuyucular basur ile ilgili söylenen bu iki bilgi de yanlıştır. Basur kanadığı zaman bırakın iyileşmeyi, hasta boş yer kan kaybetmiş olur. Kanama tedavinin geciktiğini, hastaya zamanında uygun tedavi yapılmadığını gösterir.
Basur tedavi edilmezse giderek ilerler, basit tedavilerle düzelecek bir basur ciddi ameliyat gerektiren bir hale gelir. Ancak hastalar genellikle şikayetlerini doktora hatta en yakınlarına bile söylemekten çekinirler, tedavi olmazlar veya kulaktan duyma bazı ilaçlar kullanırlar. Bu da hastalığın giderek ilerlemesine yol açar. Basur kanserleşmez.
Burada dikkat edilmesi gereken durum şudur. Bazı hastalarda basur ile birlikte barsak kanseri de olabilir. Hasta veya hekim basur ile ilgilenirken kanser gözden kaçabilir. Bu nedenle basur şikayeti ile başvuran her hasta dikkatli şekilde muayene edilmeli, gereken tetkikler mutlaka yapılmalıdır. Aksi halde barsak kanseri atlanabilir ve dramatik sonuçlar ile karşılaşılabilir.
Sağlıklı günler dileklerimle…
Prof.Dr.Erdoğan Sözüer
Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Uzmanı